Yazar - Siyasi Projektör
Okuma Süresi: 2 dk.

Siyasi Projektör
-Karadeniz’in kadim dağları, yüzyıllar boyunca büyükbaş hayvanların otladığı, yaylaların şenlendiği, imeceyle üretimin yapıldığı coğrafyalardı. Mera, yayla ve orman kültürü sadece bir ekonomik faaliyet değil; aynı zamanda halkın ortak yaşam biçimiydi. Ancak bugün bu miras, birkaç kuşak sonra özel mülkiyet iddiasıyla gasp ediliyor.
Dedelerinin hayvancılık yaparak kamuya ait yaylalarda ömür tükettiği torunlar, şimdi bu toprakları "burası bizim dedemizden kaldı" diyerek çevreliyor, ev dikiyor, dikenli tel geriyor. Sormazlar mı: Atanız oraları nasıl kullanıyordu? Kimin adına kullanıyordu?
Mera Kanunu açıktır. Yaylalar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bireylerin değil, halkın malıdır. Ancak gelin görün ki devlet, bu hukuksuz sahiplenmelere yıllardır sessiz kalıyor. Göz yummakla kalmıyor, bazı yerlerde bu fiili işgalleri sanki onaylıyor. Ne denetim var, ne yaptırım. Sonuç? Hayvancılık yapmak isteyen bir üretici yaylaya çıkaramıyor hayvanını. Çünkü “buradan geçemezsin” diyen biri dikenli telin başında nöbette.
Bu trajikomik tablo Karadeniz’in geleceğini de hayvancılığını da tehdit ediyor. Ne kırsalda üretim var artık ne de adalet. Ortak mal, "mülkiyet" adı altında gasp ediliyor. Üstelik bu gaspın sahibi “dedem kullandı, şimdi de ben kullanıyorum” diyerek meşruiyet arıyor. Hâlbuki demesi gereken tek şey şudur: “Biz atalarımızla halkın malından faydalandık, teşekkür ederiz.”
Bu şartlarda Karadeniz’de hayvancılık yeniden ayağa kalkamaz. Devletin görevi; yaylaları işgal edenlerden arındırmak, kamuya ait alanları yeniden halkın kullanımına açmaktır. Sessiz kalmak, suça ortak olmaktır.
Bu yazıyı okuyan her vicdan sahibi sormalıdır: Eğer yaylalar birilerinin tapulu mülkü olduysa, hayvancılık nereye gidecek?
Yorumlar (1)
Tüm Yazıları