
Sedat ULUSOY
sedatulusoyy@gmail.com - 05424597661Gördükleri hayatın dışındaki olasılıklardan habersiz yaşar, sorgulamazlardı. Ama sonra televizyonlar girdi hayatımıza. Küçük bir ekran, dev bir pencere açtı. Ve insanlar bu pencereden kendi yaşantılarından çok farklı hayatlara bakmaya başladı.
Başta bu sadece bir meraktı. Başka hayatlar nasılmış diye bakılıyordu. Zamanla bu görüntüler, içsel bir kıyaslama başlattı. “Onlar gibi olmak”, “biz neden böyle değiliz” gibi sorular arttı. Birileri çok şatafatlı yaşarken, birileri temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyordu. Teknoloji ilerledikçe bu fark daha da görünür hale geldi. Artık herkes her şeyi görebiliyor, herkes her şeyle kendini kıyaslayabiliyor.
Ve işte tam bu noktada insanların zihninde büyük bir kırılma başladı. Dünya, adaletsizliğin görünür olduğu bir yer haline geldi. Bir yanda ulaşılamayacak kadar zengin olanlar, diğer yanda açlığa mahkûm edilenler... İnsanlar, eşitliğin sadece kitaplarda kaldığını, adaletin sadece konuşulduğunu fark etti. Tüm siyasetler, tüm liderler “adalet, eşitlik, özgürlük” diyerek geldiler. Ama herkes gördü ki gücün, kudretin ve iktidarın adresi hep aynıydı: para.
Bu farkındalıkla birlikte insanlar isyan etmeye başladı. Kimi sokakta, kimi sosyal medyada, kimi kalbinde... Bu isyanlar ise siyaseti yönlendiren güç odaklarını endişelendirdi. Bu kez siyaset, düzeni korumak adına daha otoriter hale gelmeye başladı. Dünya genelinde otoriter liderlerin yükselmesi bir tesadüf değil. Bu, bir strateji. İnsanlara “güvenlik” bahanesiyle özgürlükleri unutturuluyor. Temsilciler artık halkı değil, düzeni koruyor.
Ve belki de birkaç seçim, birkaç büyük kriz sonra bu düzen bambaşka bir yöne evrilecek. Daha mı eşitlikçi olur, daha mı baskıcı... Bilemiyorum. Ama bir şey çok açık: Değişim artık çok daha hızlı. Her şey, her şeyden daha çabuk yaşanıyor. Sorunlar da, çözüm arayışları da... Ve bu hız, bizi hem düşünmeye hem de hazırlıklı olmaya zorluyor.
Çünkü artık insanlar her şeyi görüyor. Ve gören insan, bir gün hesap da sorar.