
Sedat ULUSOY
sedatulusoyy@gmail.com - 05424597661Sadece bir dilekçe ile hakkını arayan vatandaş, yazışmaların, yönlendirmelerin ve “mevzuat böyle” duvarının ardında yavaşça umudunu yitirir.
Bu sorunun sebebi yalnızca hantallık ya da ihmalkârlık değil. Asıl mesele, bürokrasinin liyakat temelli değil; aidiyet temelli bir yapıya dönüşmüş olmasıdır.
Bugün Türkiye’de birçok kamu kurumunun yöneticisi ya da karar vericisi, ne yazık ki bilgi, deneyim ve ehliyete göre değil; yetkili sendikanın referansına göre belirlenmektedir. Özellikle 2002 sonrası hızla yaygınlaşan bu eğilim, devleti bir hizmet mekanizması olmaktan çıkarıp, belli grupların arka bahçesine çevirmiştir.
Araştırmalar ne diyor?
2010’dan bu yana yapılan birçok akademik ve saha araştırması, kamu kurumlarında görevde yükselme ve atama süreçlerinde yetkili sendikanın etkisinin, liyakat ilkesinin önüne geçtiğini ortaya koyuyor.
Kamuoyunda da bu durum büyük rahatsızlık yaratmış durumda. Öyle ki birçok kamu çalışanı, "başarılı olmak için çalışmaktan çok, doğru sendikaya üye olmak" zorunda kaldığını açıkça ifade ediyor.
Oysa Anayasa’nın 70. maddesi açık:
“Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.”
Ama gerçekler böyle mi?
Bugün bir kamu dairesinde hangi koltuğun hangi sendikaya ait olduğu adeta herkesçe biliniyor. Tarafsız olması gereken bürokrasi, bir sendikal kast sistemine dönüşmüş durumda. Bu sistemde vatandaşa hizmet değil, kendi ağına bağlı olanları kollama öncelikli hale gelmiştir.
Devletin kurumu, halkın kurumudur.
Hiçbir siyasi parti, sendika ya da klik, kamu kurumlarını kendi malı gibi göremez. Görmemelidir.
Siyasetçinin görevi, kurumlardaki bu çarpıklıkları duyunca savunmaya geçmek değil, halkın sesiyle harekete geçmektir.
Bugün yaşanan her mağduriyetin arkasında bir görevini yapmayan memur varsa, o memurun oraya liyakatsiz biçimde gelmesine göz yuman bir sistem vardır.
Ve bu sistem, "bizden olanı koruyalım" anlayışıyla büyürken; haklı vatandaşı, adalet isteyen memuru ve bu ülkeye inanan herkesi susturuyor.
O zaman sorumluluk bizde:
-
Hakkımızı aramaktan vazgeçmeyeceğiz.
-
Susmayacağız.
-
Kurumları savunmaktan önce, kurumları düzeltmeye çalışanları destekleyeceğiz.
Çünkü devlet, sendikaların şubesi değil; halkın evidir.