
Devlet Hepimizin, Ama Hepimiz Eşit Miyiz?
Trabzon’da sabah işe yürürken uğradığım çay ocağındaki amcanın gözleri, televizyon ekranındaki tartışma programlarından çok daha fazlasını anlatıyor. Sözde çok şey değişiyor ama halkın gündemi aynı: geçim derdi, torpil kaygısı, adalet arayışı.

Sedat ULUSOY
sedatulusoyy@gmail.com - 05424597661Ben bir devlet memuruyum. Ne imtiyazlıyım ne mağdur; sadece görevini yapmaya çalışan sıradan bir çalışan. Ama son dönemde "sıradanlık" bile ayrıcalık sayılır oldu. Çünkü iş bulamayan üniversite mezunları, emekliliği gelmiş ama geçinemeyeceği için çalışmaya devam eden büyüklerimiz, ve KPSS’de derece yapmasına rağmen bir telefonla atananların arkasından bakan gençlerimiz, bu sistemin duvara tosladığını açıkça gösteriyor.
Liyakatin yerini sadakat, hakkın yerini referans alınca, sadece bireyler değil, toplumun güven duygusu da çöküyor. Bir ülke, halkının devletine olan inancını yitirirse onu neyle tutarsınız? Betonla mı? Reklamla mı?
Gençler umutlarını yurt dışına satarken, anneler babalar emekli olup da geçinemeyeceğini bildiği için "emeklilikten korkar" hale geldi. Oysa biz bir zamanlar devlette çalışmanın, bir lokma da olsa güvenli ve onurlu bir hayat demek olduğunu öğrenerek büyüdük.
Peki ya şimdi? Liyakat yerine hemşehrilik soruluyor mülakatta. Kimsenin kazanamayacağı sınavlar düzenlenip kazananlar aylar öncesinden belli ediliyor. Mahkeme kararları uygulanmıyor. Ve en kötüsü: kimse artık şaşırmıyor.
Yine de umutsuz değilim.
Çünkü bu topraklar; vaktiyle “Ben devletten korkmam, çünkü ben devletim” diyebilen bir milletin mirası. Bugün hâlâ sessiz çoğunluğun vicdanı diri. Ve biliyorum ki suskun kalabalıklar bir gün konuşursa, adalet sadece mahkeme duvarlarında değil, hayatın her alanında kendini gösterecek.
O gün geldiğinde belki Trabzon’da bir çay ocağında “yeğenim torpille değil alın teriyle kazandı” cümlesi yeniden gururla söylenecek.
Devlet hepimizin, evet. Ama bir gün gerçekten eşit olduğumuzda, bu söz ilk defa içi dolu olacak.