Huzura Giden Yol, Öfkeyi Dindirmekten Geçer
Türkiye, son birkaç on yıldır kan ve gözyaşının ağır yükünü taşıyan bir coğrafyada, iç huzura ulaşma çabasıyla birçok defa normalleşme ve çözüm girişimlerine tanıklık etti.

Sedat ULUSOY
sedatulusoyy@gmail.com - 05424597661Bunlardan biri de son yıllarda "toplumsal bütünleşme" veya "demokratik çözüm" hedefiyle başlatılan bir süreçti. Temel amaç, akan kanın durması, anaların ağlamaması ve bu topraklarda birlikte yaşama iradesinin yeniden güçlendirilmesiydi.
Bu elbette yüce ve kutsal bir amaçtır. Çünkü hiçbir siyasi hedef, hiçbir ideolojik arayış, tek bir insanın canından daha kıymetli olamaz. Eğer bir süreç, ülkenin ve bölgenin huzuruna hizmet edecekse; eğer on yıllardır süren çatışmalar son bulacaksa ve iç barış mümkün olacaksa, bu en doğru ve en insani yoldur.
Ancak, bu tür çözüm arayışları sadece taraflar arasında değil, aynı zamanda toplumun vicdanında da inşa edilmelidir. Türkiye’de etnik gruplar arasında düşmanlık değil, tam aksine tarih boyunca örülmüş akrabalıklar, komşuluklar ve kültürel bağlar vardır. Bu halklar aynı sofraya oturmuş, aynı türküyü söylemiş, aynı kaderi paylaşmıştır. Toplumu birbirine düşman etmeye çalışan odaklar, bu kardeşliği parçalamak isteyen karanlık güçler olmuştur.
Ne yazık ki geçmişte, bu dış ve iç odakların yönlendirmesiyle bazı kişi ve gruplar silaha sarılmış, halkı temsil etmeyen terör yapıları devreye girmiştir. Bu süreçte on binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiş, nice ocaklara ateş düşmüştür. İşte bu noktada toplumun bazı kesimlerinde, bu girişimler aracılığıyla geçmişteki terör eylemlerinin affedileceği, binlerce şehidin kanının unutulacağı gibi bir endişe oluşmaktadır.
Toplumun adalet duygusu, huzurun da zeminidir. Huzur, sadece silahların susması değil, insanların kalplerindeki öfkenin de dinmesidir. Bu nedenle devletin ve süreci yöneten aktörlerin, toplumsal hafızaya saygı göstermesi, şehit ailelerinin, mağdurların, bu acıları birebir yaşamış halk kesimlerinin sesini duyması gerekir.
Kalıcı bir huzur ve birlik ancak toplumsal mutabakatla sağlanabilir. Bu da şeffaflık, adalet ve vicdan temelinde yürütülecek bir diyalogla mümkündür. Terörü ayırarak, suçla mücadeleyi sürdürerek ama halkları birbirine yakınlaştırarak bir çözüm mümkündür.
Bugün yapılması gereken, geçmişin acılarından ders çıkararak, geleceğin huzuru için ortak bir akıl ve yürekle hareket etmektir. Kimse, huzurun adaletsizlikle eş tutulmasından yana değildir. Ama kimse de akan kanın devam etmesini istememektedir. O halde öfkeyi dindiren, vicdanı onaran ve kardeşliği pekiştiren bir yol bulunmalıdır.
Çünkü bu topraklar, hem şehitlerin emaneti hem de çocuklarımızın geleceğidir.