
Siyasi Projektör
-Özellikle İzmir merkezli son soruşturma; gözaltı listelerinin kalabalıklığı, kamu zararına ilişkin rakamların büyüklüğü ve iddiaların detaylarıyla ciddi bir gündem oluşturdu.
Elbette ki bir kamu kurumunda yolsuzluk varsa, buna karşı adli sürecin işletilmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ancak burada mesele, sadece usulsüzlüğün olup olmadığı değil; aynı zamanda yargının kimlere karşı nasıl ve ne zaman harekete geçtiğiyle ilgilidir.
Yargılama değil seçme, zamanlama değil siyaset
CHP cephesi bu soruşturmaları “siyasi operasyon” olarak nitelendirirken, iktidar kanadı ise bunların “hukuki süreç” olduğunu savunuyor. Gerçeğin ne olduğuna ise elbette ki mahkemeler karar verecek. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek daha var: Yargı sadece doğruyu bulmakla değil, adil görünmekle de sorumludur.
Bu noktada kamuoyunun hafızasında çok daha büyük bir problem yatıyor:
Geçmişte yaşanmış onlarca yolsuzluk iddiasına karşın hiçbir ciddi adli süreç başlatılmadı. Bazı belediye başkanları hakkında "istifa etti", bazıları hakkında ise "affı istendi" açıklamaları yapıldı. Fakat neredeyse hiçbirinde adli bir soruşturma dahi açılmadı.
İşte bu çifte standart algısı, bugünkü soruşturmaların da halk nezdinde sorgulanmasına neden oluyor.
Adaletin terazisi partili mi tartıyor?
Türkiye’de artık adaletin meşruiyeti sadece mahkeme kararlarıyla değil, kamu vicdanındaki izlenimiyle de ölçülüyor. Siyasi kimliğe göre değişen uygulamalar, yargıya olan güveni değil, kuşkuyu büyütüyor.
Eğer bir ülkede sadece muhalefet belediyeleri didik didik edilip iktidar tarafına ise sistematik bir suskunluk hâkimse, bu hesaplaşma değil, hedef gösterme algısı yaratır. Bu da en büyük zararı hukuka ve demokratik sisteme verir.
Sonuç olarak:
CHP'li belediyelere yönelik operasyonların haklılığı ya da haksızlığı elbette yargı sürecinin sonunda netleşecek. Ancak yargının yalnızca muhalefeti hedef alıyor gibi görünmesi, halkın gözünde bu süreçlerin meşruiyetini zedeliyor.
Bugün yapılan operasyonlar, geçmişte yapılmayanlar yüzünden artık halk nezdinde sadece hukuki değil, siyasi bir okuma ile değerlendiriliyor.
Gerçek adalet, sadece doğru hedefe yönelmek değil; herkes için aynı mesafede durabilmektir.